Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 'Zeytin Dalı harekatı siyasete alet edilmemelidir' diyen eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a sert bir dille yanıt verdi.
Bahçeli,"Partimizin Afrin üzerinden siyasi plan içinde olduğunu iddia edenler, küstah ve karakter yoksunudur. Sayın İlker Başbuğ'a sormak lazımdır. Afrin'i siyasete malzeme edenler kimdir ya da kimlerdir? İşbirlikçi emellere laf etmeyenler neden gocundular? Siyaset beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır? Nesli tükenen balinaları mı anlatalım?" ifadesini kullandı.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Afrin'deki terör hedeflerine yönelik başlatılan Zeytin Dalı Harekatı'nın ilk şehidi Musa Özalkanın, şehit olmasından bir gün sonra emekli ikramiyesine ve aracına haciz konulmasının talep edilmesine ilişkin Bahçeli, Musa Özalkanın şehadete yürümesinden bir gün sonra emekli ikramiyesine ve otomobiline haciz koymak için girişimde bulunulmasını derin bir üzüntüyle öğrendim. Bu ayıp ve çirkinliğe ortak olanları şiddetle lanetliyor, buna teşebbüs eden çürümüşlerin adaletin yüz karaları, hukukun utanç kaynakları olduğunu açık seçik ifade ediyorum. Şehide haciz millete hıyanettir. Bu hacir altındaki hayasızların mutlaka cezalandırılmaları da şühedaya vefanın gereğidir ifadelerini kullandı.
HDP 3. Olağan Büyük Kongresine ilişkin de bir değerlendirmede bulunan Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Zeytin Dalı Harekatı sürerken, geçtiğimiz Pazar günü, Ankarada PKKnın ileri karakolu, siyaset şubesi HDPnin 3üncü Olağan Kongresi yapılmıştır. Türkiyenin beka mücadelesi verdiği esnada, Ankarada teröre destek verilmiş, PKK/PYD ve bebek katili selamlanmıştır. Bunun adı tam anlamıyla vatana ihanet, millete hakarettir. Bölücü terörün siyasi taşeronu HDPnin bir eşbaşkanı Afrindeki hainleri kast ederek, halk kendini savunuyor, kendini koruyor diyecek kadar gözü ve vicdanı kararmıştır. Suçlular övülmüş, suç alkışlanmıştır. Cezaevinde çürürken mesaj gönderen eski eşbaşkan ise HDPnin, AK Parti-MHPnin kurmak istediği faşist Türkiyenin partisi olmadığını zırvalamıştır. Bunların zaten parti olmadığını biliyorduk ama şunu da çok iyi biliyoruz; asıl faşist, asil ırkçı belli ve meydandadır. Bir yanda millet şehitlerine ağlarken, diğer yanda terör yandaşları, Ankaranın göbeğinde, sanki kutlama yapar gibi, halaylar çekmiş, oyun havaları çalmışlardır. Zeytin Dalı Harekatı aleyhine açıklamalar yapılmıştır. Üstelik bu harekatta sivillerin katledildiği alçakça iddia edilmiştir. Afrini ve Kandili, Ankaraya taşımaya kalkışanları hukuk devletinin ilke ve esaslarıyla tanıştırmak, işledikleri suçları burunlarından getirmek Türk milletine şeref ve namus borcudur. Şehitler toprakta, kan tutkunları, kanlı saldırıların taraftarları ihanet nöbetindedir. Bunlar yaptıklarının bedelini mutlaka ödemelidir. Ankarada sahnelenen melanet ve rezaletler terör figüranlarının yanına bırakılmamalıdır. Ne ibretliktir ki HDP kurultayında onca provokasyon, onca hıyanet vuku bulurken, katılımcı CHPliler yerlerinden kımıldamamış, kepazeliklere tepki göstermemişlerdir. CHP ile HDP alenen pişti olmuş, aynı kazanda kaynamışlardır. Boşuna söylemiyorum; ha CHP, ha HDP; ha CHP, ha İP, FETÖ, PKK/PYD; bunlar arasında herhangi bir fark yoktur. Dün bir gazetede mülakatı yayımlanan Sayın Kılıçdaroğlu, HDP ile de beraber olacak mısınız sorusuna hayır dememiş; demokrasiyi, insan haklarını savunan herkesle beraberlik iradesini göstererek bir kez daha çuvallamıştır. Nitekim malumunun ilanını ve kendisine yakışanı yapmıştır. Afrine girilmesin diyen CHP Genel Başkanı, acaba PYD/YPGli kan ve kader ortaklarıyla ne zaman buluşacaktır? Teröristlere destek açıklaması yapan peşmergeyle nerede kavuşacaktır?
Bahçeli, Baksanıza, Fıratın doğusundaki bazı gruplar bile YPGye cinayet yardımı için seferber olmuşlardır. ABD Savunma Bakanının bazı grupların Afrindeki operasyonlar sebebiyle dikkatlerinin dağıldığını söylemesi bir kaygının, bir korkunun, dahası bir işbirliğinin vesikasıdır. Suriye Demokratik Güçleri isimli terör şemsiyesi içinde yer alan bir Hristiyan örgüt, Deyrizordan ayrılıp Afrine hareket etme kararı almıştır. Elbette gelecekleri varsa görecekleri vardır; nitekim ya bir bombadır ya da alınlarında şak patlayacak bir kurşundur dedi.
Afrinde terör örgütlerine karşı başlatılan Zeytin Dalı Harekatı'nı sekteye uğratmak maksadıyla açık veya örtülü faaliyetlerde de bir artış gözlemlendiğini sözlerine ekleyen Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Her gün gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında Afrin konuşulmakta, sözüm ona birbirinden uzman kişiler Zeytin Dalı Harekatı'nı yorumlamaktadır. Eline sazı alan operasyon uzmanı kesilmiş, ağzı olan değerlendirmeler yapmıştır. Cevabı aranan şu soruya bakar mısınız; bu operasyon 3 Kasım 2019da yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimini nasıl etkilermiş? Hangi partilerin oyları artar, hangi partilerin oyları azalırmış? Hangi liderler çıkışta, hangileri inişteymiş? Böylesi arayış içinde olan, sorgulamalar yapan vicdansızlar; Hiç mi utanmanız kalmadı? Hiç mi edepten nasibinizi almadınız? Milletimizin vicdanını sızlatmayı bırakın artık. Size göre toprağa düşen şehitlerimiz kaç oy eder? Size göre milletimizin yüreğine düşen ateşin ederi yüzde kaçtır? Size göre Mehmetlerimiz bu operasyondan sonra seçim pusulasında kaçıncı sırada yer alır? Zilletten vazgeçin, zehirli dilinizi kesin. Enerjinizi Zeytin Dalı Harekatı üzerinden yaptığınız sinsi sandık planlarıyla heba ve israf etmeyin. Partimizin, Afrin üzerinden siyasi plan içinde olduğunu iddia edenler de en hafif tabirle küstah ve karakter yoksunudur. Neymiş, Zeytin Dalı Harekatı siyasete alet edilmemeliymiş. Asker operasyondayken siyaset doğru değilmiş. Bunu söyleyen Genelkurmay eski Başkanı Sayın İlker Başbuğa sormak lazımdır, Afrin'i siyasete alet eden kim ya da kimlerdir? Kimi kast ediyorsunuz? PKK/PYD/YPG üzerinden siyaset yaptığını zanneden işbirlikçi emellere laf etmeyenler neyden gocunmuşlardır? Askerimiz operasyondayken, PYDye selam gönderip cesaretlendirenlere tek söz etmeyenlerin maksadı nedir? Siyaset, beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır? Fok balıklarının nasıl yaşadığını mı, yoksa nesli tükenen balinaları mı anlatalım? Neyi konuşalım? Kuş ve böcek türlerinden mi bahsedelim? Tanzanyadaki Serengeti Parkındaki safarileri mi izleyelim? Leylekler ne zaman gelir, kırlangıçların yuvaları nerededir; bunları mı mesele yapalım? Var oluş-yok oluş mücadelesini siyaset dert etmeyecekse, söyleyiniz bana, neyi dert edecek, neyi dert etmesi beklenecektir? Siyaset onunla ilgilenmesin bununla ilgilenmesin, şuna bakmasın, buna yorum yapmasın değerlendirmesi ucuz, savruk, sakat bir yaklaşımdır. Ülkemizin bugün karşı karşıya kaldığı ağır meseleler sonucunda mum gibi erimiyorsa insan, yanıyorum dememelidir. Yanmaktan korkuyorsa kişi, vatan ve millet aşkıyla kavrulmaya talip olmamalıdır. Ya yürekli davranacağız ya da kor barındıracak bir yüreğe sahip olacağız. Bizim anlayışımız böyledir. Güvendiğiniz dağlara kar yağdığında en güzel çare, dağ ile karı baş başa bırakmaktır. Gün gelip karlar eridiğinde, dağ yolunu gözleyince, en güzel cevap başka dağdan olan biteni ibretle izlemektir. Biz sabrediyoruz, samimiyetle gelişmeleri takip ediyoruz. Nitekim sabretmek öylece durup beklemek değil, öngörü sahibi olmak demektir. Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü, kargaya bakıp bülbülü, ihanete bakıp sadakati tahayyül edebilmektir. Yaptığımız ve yapacağımız budur. Bize göre TSKnın başında hali hazırda değerli bir komutan vardır ve fiilen de olsa ikincisine gerek yoktur. Kaldı ki ülkemizin bugünkü ateşle çevrili ortamında, Genelkurmay Başkanını 221 sanığın yargılandığı Genelkurmay Çatı Davasının görüldüğü mahkemeye tanık olarak çağırmak düşüncesizce alınmış bir karardır. TSKnın beka mücadelesi sürecinde meşgul edilmesi, şu günkü ahval ve şerait içinde isabetli ve dengeli bir karar da olmayacaktır.
Türkiyenin, son yılların en meşru ve haklı operasyonunu gerçekleştirdiğini vurgulayan Bahçeli, Afrinde, Türkiyeye yönelen terör tehdidi yüksek güvenlik riskleri doğurmuştur. Bu bölgeden topraklarımıza teröristler sızmakta, güvenlik güçlerimize, masum vatandaşlarımıza saldırmaktadır. Dahası aynı bölgeden Kilis ve Hataya teröristlerin attığı roketlerle çok sayıda vatandaşımız yaralanmakta, hayatlarını kaybetmektedir. Afrin bölücülüğün, Kürdistanın ve terör koridorunun inşa edilmek istendiği stratejik bir alan olarak karşımızdadır. Terör örgütü PKK/PYDnin bu bölgedeki varlığı Suriyenin toprak bütünlüğü için büyük bir sorun haline gelmiştir. Dolayısıyla Afrin bölgesinin teröristlerden temizlenmesi Türkiyenin ve bölgenin istikrar ve güvenliği için tarihi zorunluluktur. Ne var ki Suriye ile beraber bölgenin huzur iklimini bozmak isteyenler boş durmamış Afrinin terör yuvası haline gelmesine göz yummuşlardır. Dahası PKK/PYD terör örgütüne verilen silahlar sorunun vahametini artırmıştır. Bölgede bulunan tanklarımıza yönelik düzenlenen füzeli saldırılar tehlikenin boyutunu ortaya koymuştur. Zira bu füze sistemleri ancak gelişmiş orduların sahip olabileceği imkanlardandır. Üstelik sadece var olması yetmez, bu ileri silah sistemlerinin nasıl kullanılacağını bilmek de gereklidir. Bu kapsamda akıllara gelen ilk ülke doğal olarak ABDdir. Şimdiye kadar teröristlere sayısı beş bini aşan tırlarla silah yardımı ve sevkiyatı yapan ülke ABD olmuştur. Bu silahların içeriğinin Türkiyeden saklanmış olması asıl niyetleri Afrinde bir kez daha karşımıza çıkarmıştır. Anlaşılmaktadır ki, IŞİDle mücadele bahanesiyle PKK/PYDye verilen desteğin görünen ve gösterilenin yüzünün ötesinde bir amacı vardır. Lafa gelince müttefik ve stratejik ortak olduğunu hatırlayanlar gerçekte ve ne yazık ki Türkiyeyi tehdit eden terör örgütleriyle bir ve aynı kareye girmişlerdir. Şu hazin duruma bakınız ki, Almanya, ülkemize sattığı tankların Afrinde kullanılmasından rahatsızdır. Ancak aynı Almanya bu tanklara karşı teröristlerce kullanılan bazı füzeleri imal ederek sunan ülkenin kendisi olduğunu da saklamaya ihtiyaç duymamıştır. Türkiye işte böylesine sözde dostlarının olduğu güç şartlarda mücadelesini sürdürmektedir. Bu gelişmeler bir kez daha kimseye muhtaç olmadan kendi milli silah sistemlerimizi geliştirmenin önemine işaret etmektedir. Ve elbette tüm kullanılan silahlar Türk aklının ürünü olmalı, düşman unsurların imkanlarından çok üstün seviyede bulunmalıdır. Bu çerçevede sürdürülen çalışmaların tamamını desteklediğimizi yeri gelmişken ifade etmek isterim. Devamının gelmesi, envanterde bulunan silahların yerlilik oranının mümkün olan en üst seviyeye çıkarılması talep ve beklentilerimiz arasındadır. Elbette Afrinde sorun ve açmazlar sadece silahlarla sınırlı değildir. Teröristlerin saklandıkları sığınak veya barınakları özellikleri ülkemize kurulan kanlı tuzağın bir başka yönüdür. Hainlerin korunaklı bunkerler, tüneller, beton koruganlar ve hendekler inşa etmeyi müteahhitlik bilgileriyle edinmedikleri aşikardır. Meselenin bu boyutunda da PKK/PYDli teröristlere bazı ülkelerin danışmanlık hizmeti verdiği ayan beyan ortaya çıkmaktadır. Kalınlıkları 1 metreye varan beton mevzileri PKK/PYDye son beş yıl içinde yaptıran kokuşmuş zihniyetin temsilcilerini iyi tanımalıyız. Böylesine güçlü savunma mevzileri oluşturabilmek için ihtiyaç duyulan malzeme ve işçiliğin Suriyede faaliyet gösteren malum Avrupa ülkelerine ait şirketler tarafından sağlandığı ortadadır dedi.
Bahçeli, açıklamalarına şöyle devam etti:
Fransa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin icra ettiği harekattan duyduğu hazımsızlığı her fırsatta ortaya koymaktadır. Bu ülke Dışişleri Bakanının mesnetsiz iddialarına göre Türkiyenin düzenlediği harekat uluslararası hukuka aykırıymış. Bu yalana sarılan Fransanın samimiyeti yoktur. Almanya perişandır. ABD ise teröristlerle nöbet tutmakta, askeri kamplar açmakta, sözde ordu kurdurmak için çabalamakta, sürekli silah ve cephanelik tahkimatıyla uğraşmaktadır. Çok açık bir şekilde ifade etmeliyim ki, Türkiye Afrinde yedi düvelle adı konmamış bir savaş halindedir. Karşımızda PKK/PYD/YPGnin yanında ABD ve Avrupalı ortakları vardır. Bu nedenle bazı Avrupa ülkeleri akıllarını başlarına almalıdır.
ABD ise girdiği karanlık ve kahredici ihanet ilişkilerini derhal sorgulamalı, süratle terörle arasına mesafe koymalıdır. İlişkiler düzelip gerginlik azalmazsa, üstelik devamlı körüklenirse, sonuç feci gelişmelere neden olabilecektir. Antalyada sorduğum gibi; eğer, Türkiye ile ABD arasında görüş menzili sıfıra iner, diyalog kopar, temas kesilir, eller tetiğe gider, siyaset yerine silah konuşursa olacakları hesap eden var mıdır? Beyaz Saray yönetimi açık açık söylesin: Dost muyuz, düşman mı? İttifak mı, ihtilaf mı? Devam mı, tamam mı? Türkiyeye gelen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanından sonra, önümüzdeki günlerde ülkemizi ziyaret edecek ABD Dışişleri Bakanının bu sorulara nasıl cevap vereceği hakikaten de merak konusudur. Bu aşamada, Ankarada ABD Büyükelçiliğinin bulunduğu Nevzat Tandoğan Caddesinin adını Zeytin Dalı olarak değiştirme niyeti de isabetli bir karardır.
ABD, Afrindeki varlığımızı, şu garabete bakınız ki hala anlayamamış. Zeytin Dalı Harekatına neden başladığımızı henüz kavrayamamış. Türkiye, Meksika veya Kanadayla sınırdaş değildir. Binlerce kilometre uzağa askeri harekat yapmış değildir. Sınır güvenliğini, egemenlik haklarını meşru ve hukuki ölçülerde muhafaza ve müdafaa etmektedir. Peki, ABDnin ne işi vardır Afrinde? Sınırımızın dibinde ne gezmektedir? ABD kapımızın önüne gelecek, burnumuzun dibinde her türlü operasyonu yapacak, her türlü oyunu oynayacak, sonra da Türkiye müdahale ettiğinde tuhaf bulup anlayamadığını söyleyecek. Bu kadar yüzsüzlüğün tanımı lügatimizde yoktur. Bu denli seviyesizliğin tanım ve tarifi aransa bile bulunamayacaktır. ABD Suriyeye gelince iyi, biz bekamız için girince kötü olacaksa, varsın olsun, onların kötüsü bizim şanımızdır, şeref anıtımızdır.
Mehmetçik Afrine ülkemize yönelen terör tehdidini yok etmek, asli sahiplerine iade etmek için girmiştir. Bizim sancağımızın dalgalandığı yerde emperyalizmin kirli hesabı değil, adalet ve huzurun hâkim olduğu onurlu ve aydınlık bir gelecek vardır. İnanıyor ve iman ediyoruz ki şehit nurlanmış, gazi onurlanmış askerdir. Menbiçte görüntü verip medya aracılığıyla verdikleri mesajlarla Türkiyeyi tehdit ettiğini zanneden ABDli generaller ve terörist hısımları belli ki bizi tanımamışlardır. Ancak biz varlığımızı tanıtmayı kanımızla da olsa, canımızla da olsa biliriz. ABDnin Ulusal Güvenlik Danışmanı ile başlayıp Dışişleri Bakanı ile devam edecek temas trafiği önümüzdeki süreçte çok şeye gebedir. İlaveten 14-15 Şubat 2018 tarihlerinde Brükselde yapılacak NATO Savunma Bakanları Toplantısında da Türkiye-ABD Savunma Bakanlarının görüşeceği ifade edilmektedir. Bizim beklentimiz nettir, Suriyede verilen sözler eksiksiz tutulmalıdır.
PKK/PYD terör örgütüne verilen destek derhal kesilmelidir. Teröristlerin elindeki kanlı silahlar bir an evvel toplanmalıdır. Menbiçten teröristler çıkarılmalı, Menbiçliler kendi topraklarına yerleşmelidir. Aksi halde Türkiye gereğini yapacak, bir şafak vakti terör yuvalarına yıldırım gibi saplanacaktır. Hiçbir ülke bu coğrafyadaki varlığımızı hafife almasın. Bin yıldır bu toprakları kanımızla sulamış bir milletiz.
Biz Türk milletiyiz. Bizden öncekiler medeniyetler müzesinde yerini almışken, biz hala buradayız, ebediyete kadar da burada olacağız, burada yaşayacağız. Hiçbir çılgın varlığımıza zincir vuramayacak, önümüze geçemeyecektir. Türkiye sivil kayıp hassasiyetini gözetmeseydi emin olun Zeytin Dalı Harekatı şimdiye kadar çoktan tamamlanmıştı. Afrin konusu bizim için istiklal meselesidir, bir adım geri duranın, geri adım atanın, alttan alanın, kaçmayı düşünenin, diyor ve haykırıyorum ki, kanı kurusun. İstikametimiz açıktır, parolamız bellidir. Ya İstiklal ya ölüm diyerek dün nasıl esaret prangalarını paramparça ettiysek, bugün de aynısını yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Herkes ayağını denk alsın, kimse Türk milletine Menbiçten parmak sallamaya kalkışmasın.''