Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'da dün 10'uncu Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı'nda konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
GERİLİMİ TIRMANDIRANLAR:
Böylesi bir kırılmaya, sonuçları itibariyle bu tarz büyük bir değişime, dünya en son 1991'de Sovyetler'in dağılmasıyla şahit oldu. Maalesef, 90'lar boyunca bilhassa Balkan coğrafyasında, hepimizin yüreğini burkan, içini acıtan olaylara şahit olduk. Krizleri "çözmek" yerine "dondurmanın", bunları görmezden gelmenin doğru bir yaklaşım olmadığını çok acı tecrübelerle öğrendik. Bunun yanında çıkarlar adına gerilimleri tırmandırmanın sonuçlarının, sadece birkaç ülkeyle sınırlı kalmadığını, krizin tüm bölgede telafisi uzun süren tahribata yol açtığını gördük. Balkanlar, küresel barış ve güvenliği sağlamakla mükellef olan kurumların ataletinin yükünü en fazla çekmiş bölgedir.
DERSLER ÇIKARILMADI:
Bugün uluslararası kuruluşların 1990'larda yaşanan acı tecrübelerden gerekli dersi çıkarmadığını görüyoruz. Küresel güvenlik ve istikrarın teminatı olması gereken kuruluşlar, bir kez daha iç çekişmelere, kısır siyasi hesaplara taraf yapılarak yıpratılıyor. Komşumuz Suriye başta olmak üzere, birçok kriz ve çatışma bölgesinde süregiden hadiseler, bunun en somut, en acı tezahürüdür.
KIRMIZI ÇİZGİLER:
6 yıldır Suriye'de tüm kırmızı çizgilerin aşılmasına, yaklaşık 600 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen bir adım atılmadı. Yemen, Irak, Ukrayna konusunda halen umut verici gelişmeler yaşanmıyor. Göç krizi ve terör sorunu ise bırakın çözülmeyi, giderek daha çok ülkeyi, daha çok insanı etkisi altına alacak şekilde genişliyor, çetrefilleşiyor. Suriye meselesi, sonuçları ve yansımaları itibariyle artık yerel, hatta bölgesel bir sorun olmaktan çıkmış, küresel bir tehdit haline dönüşmüştür. Türkiye gibi Balkan ülkelerinin de, bu noktada çok ağır bir yükün altına girdiğini, ciddi maliyetlerle yüzleştiğini biliyoruz. Hani derler ya damdan düşenin halinden damdan düşen anlar.
DAEŞ'İN KAYBI 3 BİN:
DAEŞ ile mücadele konusunda kaynak ülkeler hiçbir adım atmazken, gerekli istihbarat paylaşımına gitmezken, her şeyi Türkiye'nin yapması beklenmiştir. Hatta bu süreçte birçok haksız, insafsız ve mesnetsiz ithamlarla da mücadele ettik. Bu tablonun ilanihaye devam etmesi mümkün değildir. Türkiye'yi DAEŞ'e yardım eden ülke olarak göstermek gibi, kusura bakmayın biraz ağır olacak ama alçaklığa gidenler olmuştur. Bizim şu anda DAEŞ'le yaptığımız mücadeleyi hiçbir ülke yapmıyor. DAEŞ'e karşı verdiğimiz kayıpları hiçbir ülke vermedi. Bu kayıpları verirken DAEŞ'e çok ciddi kayıplar verdirdik. Şu anda sadece Suriye ve Irak'ta DAEŞ'in verdiği kayıp 3 bine ulaştı.
GEREKLİ ADIMLAR:
DAEŞ'in elindeki silahların Batı'nın hangi ülkelerine ait olduğunu biliyoruz. Hatta ben birçok dostumuza "Yanlış yapıyorsunuz. Bu uçakları buralara indirmeyin" dediğimde 'işte filanca yer düşüyor onun için indirmek zorundayız' diyenler maalesef gönderdikleri yardımın yarısı DAEŞ'e yarısı da terör örgütü PYD'ye gitmiştir. Bu sorunu Suriye halkının meşru talepleri temelinde çözmeden, ne bölgeye ne de diğer co��rafyalara huzur gelecektir. Biz, başta kendi vatandaşlarımızın güvenliğini temin etmek için, sınırımızın öte tarafını terör örgütlerinin sığınağı olmaktan çıkaracak adımları atmakta kararlıyız.
'TARİH BİZİ AFFETMEZ'
"Karadeniz'i, kıyıdaşlar arasında işbirliğini esas alan güvenlik anlayışı temelinde, tekrar bir istikrar havzası kılmalıyız. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'e 'Karadeniz'de görünmeyişiniz Karadeniz'i Rusya'nın bir gölü haline dönüştürüyor' dedim. Gereken adımları NATO üyeleri olarak hep birlikte atmak zorundayız. Eğer atmazsak tarih bizi affetmez. Ortak güvenliğimizin yalnızca askeri açıdan sağlanamayacağını kabul ediyoruz. Güneydoğu Avrupa'da siyasi diyaloğun gelişmesi, ekonomik ve ticari bağların pekiştirilmesi gerekiyor. Bölgesel sahiplenmenin parlamenter boyutu da geliştirildi. Bu amaçla, Güneydoğu Avrupa ülkeleri arasındaki parlamenter asamblenin daimi sekretaryasının İstanbul'da kurulmasını teklif ediyoruz."
TÜRKİYE EŞSİZ EV SAHİBİ
"Türkiye dünyada eşi benzeri olmayan bir ev sahipliği yapıyor. Savaş ve zulümden kaçan 3 milyon Suriyeli ve Iraklı'ya sahip çıktık. Dünyadan, Avrupa'dan BM'den yardım gelecek mi diye düşünmedik. Milli bütçemizden 10 milyar dolar harcama yaptık. 3 milyar euro yılda destek verme kararına varan AB, yardımı direkt olarak yapamamıştır. Biz milli bütçemize değil, mültecilere destek istiyoruz. BM'den gelen destek 450 milyon dolar."