AK Parti tarafından düzenlenen geleneksel Büyükelçiler İftarı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla AK Parti Genel Merkezi'nde yapıldı. Geleneksel iftara Rusya ve Ukrayna büyükelçilerinin yanı sıra çok sayıda ülkenin büyükelçisi katıldı. İftar sonrasında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, küresel anlamda yaşanan sorunlara ve insani dramlara dikkat çekti.
Tüm dünyayı saran korona virüs salgınında yaşanan gelişmelere değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu süreçte onca gelişmişliğe ve ekonomik refaha rağmen insani değerlere sahip çıkma hususunda ciddi eksikliklerimizin olduğunu gördük. Ne uluslararası kuruluşlar ne de ekonomik bakımından müreffeh ülkeler salgın döneminde iyi bir imtihan veremedi. Bizi birbirimize yakınlaştırması gereken bu salgın tam tersine toplumlar arasındaki uçurumları derinleştirdi. Virüse karşı en etkili silahımız olan aşının zenginler kulübü üyesi ülkelere mahsus bir ayrıcalık gibi algılanması, aşıya henüz ulaşamamış milyarlarca insanın mevcudiyeti durumun vahametini ortaya koyuyor. Dayanışmanın gücüne ve paylaşmanın bereketine inanarak ilk günden itibaren elimizdeki imkanları tüm insanlığın istifadesine sunduk. Son 2 yılda 160 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi malzeme desteğinde bulunduk. Bugüne kadar 19 ülkeye 6,3 milyon doz aşı hibesi yaptık. İstanbul'da düzenlediğimiz 3. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'nde Afrika'ya 15 milyon doz aşı yardımında bulunacağımızı açıklamıştım. 20 Şubat'tan bu yana 11 Afrika ülkesine içinde yerli aşımızın da olduğu toplam 4 milyon 870 bin doz aşı hibe ettik. Aşı hibelerimizi ve tıbbi malzeme desteklerimizi devam ettireceğiz” diye konuştu.
“Kramatorsk'ta sivillerin hedef alınması çabalarımıza gölge düşürdü”
Ukrayna-Rusya krizine ilişkin konuşan Erdoğan, Buça, Irpin ve Kramatorsk'tan gelen görüntülerin Türkiye'nin barış çabalarına gölge düşürdüğünü söyledi. Erdoğan, “Afrikalı, Asyalı, Amerikalı, Avrupalı olmadan önce bizler birer insanız. Nerede yaşarsak yaşayalım inancımız, kültürümüz, rengimiz ne olursa olsun hepimiz 8,5 milyarlık büyük insanlık ailesinin fertleriyiz. Sadece birbirimize karşı değil aynı zamanda gelecek nesillere karşı da sorumluyuz. Hiç birimizin kendi fildişi kulesine çekilip diğerinin yaşadığı sorunları görmezden gelme lüksü yoktur. Birbirimize karşı yükümlülüklerimiz de artıyor. Yaşanan her hadise bize tüm insanlığın aynı gemide olduğunu hatırlatıyor. Çatışmalardan ekonomik krizlere, salgından çevre felaketlerine kadar bu acı hakikate şahitlik ediyoruz.
Ukrayna krizinde yaşananlar ülkemizin barışı, istikrarı ve insan hayatını merkeze alan girişimci dış politikasının en son örneğidir. İki komşumuz arasında başlayan çatışmalara son vermek amacıyla yoğun diplomatik gayret sergiledik. Antalya Diplomasi Forumu'nda Ukrayna ve Rusya Dışişleri Bakanlarının, Dışişleri Bakanımın da katılımıyla bir araya gelmelerini temin ettik. Ardından da tarafları yüz yüze müzakerelerini sürdürmeleri amacıyla İstanbul'da misafir ettik. Bu görüşmeler sayesinde taraflar somut ilerleme kaydetti. Ancak Buça ve Irpin'den gelen görüntüler, Kramatorsk'ta sivillerin hedef alınması çabalarımıza gölge düşürdü. Tüm bu menfi gelişmelere rağmen taraflar arasında çevrimiçi görüşmeler devam ediyor. Her iki tarafın da güven duyduğu ülke olarak biz de çabalarımızı sürdürüyoruz. İstanbul süreci krizin aşılmasına yönelik gayretler de en muteber ve en kestirme çıkış yolu vasfını halen korumaktadır. Bunu temas halinde olduğumuz pek çok lider de açıkça ifade ediyor. Ayrıca, her iki tarafta İstanbul'daki görüşmeleri ilerletmekten yana olduklarını belirtiyor.
Sayın Zelenskiy ve Sayın Putin ile düzenli telefon görüşmeleri gerçekleştiriyorum. Tespitlerimi, değerlendirmelerimi ve beklentilerimi kendileri ile doğrudan ve samimiyetle paylaşıyorum. İki lideri Türkiye'de buluşturma arzumu her fırsatta dikkatlerine getiriyorum. Bu savaşın bir kazananı olmayacağını, tüm insanlığın kaybedeceğini iletiyorum. Nitekim, çatışmalar uzadıkça sadece insani kayıplar değil, ekonomik maliyetler de artıyor. Dünyamız büyük bir belirsizliğe doğru sürükleniyor. Savaşın etkisiyle özellikle Balkanlar'da etnik ve kültürel fay hatları yeniden hareketleniyor. Acının, yıkımın ve gözyaşının daha fazla sürmesine bigane kalamayız. Bizim kültürümüzde hayırlı işlerde acele edilmesi gerektiğine inanıyor, iki komşumuz arasında önce ateşkesin, sonra kalıcı barışın tesisi insanlık adına yapılmış en hayırlı işlerden biri olacaktır. Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunması temelinde diyalog yoluyla barışçı bir çözüm bulunabileceğine gönülden inanıyorum. İstanbul'daki görüşmelerden tarafların ve uluslararası toplumun mutmain olacağı bir neticenin alınması için çalışmalarımıza devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Ukrayna savaşının adil bir dünya düzeni kurma arayışının ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha gösterdiğini söyleyen Erdoğan, “Dünya 5'ten büyüktür diyerek bayraklaştırdığımız BM Güvenlik Konseyi reforma çabalarımızın önemi anlaşılmış oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında tamamen dönemin şartlarına göre kurulmuş bir sistemi tabulaştırmanın yanlışlığını artık hepimiz görüyoruz. Küresel güvenlik mimarisinin geçmişin kazanımlarını korumak yerine gönümüzün sorunlarına çözüm üretecek, geleceğin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde adalet ve kapsayıcılık temelinde yeniden inşa edilmesi gerektiği açıktır. Türkiye 70 yılı aşkın süredir NATO içerisinde gereken dayanışmayı göstermiş, vazgeçilmez bir müttefik olduğunu defalarca ispatlamıştır. Mesnetsiz iddiaların, afaki söylemlerin ve sığ değerlendirmelerin aksine Ukrayna bağlamındaki en son gelişmeler hem NATO ittifakının hem de ittifak içinde Türkiye'nin önemini açıkça ortaya koymuştur. AB üyeliği Türkiye'nin stratejik hedefi olmayı sürdürmektedir. Ukrayna'daki savaşın küresel boyutlara ulaşan menfi etkileri güvenlik ve enerji başta olmak üzere Türkiye'nin pek çok alanda AB için ne denli stratejik kronumda olduğunu göstermiştir. Birliğin, bazı üye ülkelerin kısır çıkarlarına teslim olmadan tam üyelik perspektifimizi esas alan somut ve anlamlı adımlar atmasını bekliyorum” ifadelerini kullandı.
“Teröristlerin ve Neonazi örgütlerin demokratik sistemi istismar etmesinin de önüne geçilmelidir”
Ukrayna krizi devam ederken dünyanın dört bir yanında süregiden diğer insani dramların göz ardı edilemeyeceğinin altını çizen Erdoğan, “Milyonlarca masum insan bir Ramazan ayını daha buruk geçiriyor. Uluslararası toplumun krizleri çözme kabiliyetini kaybediyor olmasının bedelini bu coğrafyalarda kadınlar, çocuklar ve siviller ödüyor. Tedbir alınmadığı, yardım eli uzanmadığı için ölen her bir masum ile birlikte insanlık da ölüyor. Bizi biz kılan kadim değerler ağır yaralar alıyor. Türkiye yaklaşık 5 milyon yerlerinden edilmiş kişiye geçici ev sahipliği yapmaktadır. Tek başına bırakılmış olsak da Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Aynı zamanda güney sınırımızın hemen ötesinde rejimin bombaları ve terör örgütlerinin saldırıları altında hayata tutunmaya çalışan mazlumlara sahip çıkıyoruz. Bu minvalde hem Suriye, hem Irak'ın kuzeyinin terörden arındırılması ve güvenliği için adım atmaktan çekinmiyoruz.
PKK-YPG, FETÖ ve DEAŞ başta olmak üzere kaynağı kim ve neresi olursa olsun terörün tüm çeşitleri ile kesintisiz bir mücadele yürütüyoruz. Bu mücadelemizi terörü ülkemiz, bölgemiz ve tüm insanlık için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarana kadar sürdürmekte kararlıyız. Terör örgütlerine özellikle finans temin eden kaynakların kesilmesi noktasında tüm dostlarımızın güçlü desteğini beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Teröristlerin ve Neo Nazi örgütlerin demokratik sistemi istismar etmesinin de önüne geçilmelidir. Bilhassa İslam ve yabancı düşmanı grupların ifade hürriyetlerini ve toplanma özgürlüğünü Müslümanların inançlarına, ibadethanelerine hakaret ve saldırı vasıtası olarak kullanmasına fırsat verilmemesidir. Son olarak Mescid-i Aksa'da yapılanları görüyoruz. Bu bizler için bir üzüntü kaynağıdır. Bunu yaşamak istemiyoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı ile de bunları Türkiye ziyaretinde konuşmuştuk. Bundan sonraki süreçte temenni ederim ki, bunları bir daha yaşamayız” açıklamasında bulundu.
“Daha adil, daha yaşanabilir, daha huzurlu bir dünyayı ancak karşılıklı anlayış ve dayanışmayla inşa edebiliriz”
Türkiye'nin yakın çevresinde bir barış ve istikrar kuşağının oluşmasına katkı sunacak her türlü normalleşme adımını desteklediklerini belirten Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
“Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ta istikrarın sağlanmasına öncelik veriyor, adil, gerçekçi ve sürdürülebilir bir çözüm için çaba harcıyoruz. İşgal edilmiş Azerbaycan topraklarının kurtarılmasıyla bölgemizde barış adına önemli bir fırsat yakalandığı kanaatindeyiz. Bu fırsatın heba edilmemesi için komşumuz Ermenistan ile normalleşme sürecimizi samimiyetle sürdürüyoruz. Tarihi, kültürel ve beşeri bağlarımızın olduğu Balkanlar'da yeni gerilimlerin önüne geçilmesi ve istikrarın muhafazası için gayret sarf ediyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerimizde yakaladığımız ivmeyi korumakta kararlıyız. Ümmetin kanayan yarası olan Filistin davasına sahip çıkmaya, Filistinli kardeşlerimizi tüm imkanlarımızla desteklemeye devam ediyoruz. İlk kıblemiz Mescid-i Aksa ve Kudüs-ü Şerif konusundaki hassasiyetimiz tüm dünyanın malumudur. Son günlerde yaşanan olaylarla ilgili olarak dün Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile ve BM Genel Sekreteri Sayın Guterres ile telefonda görüştüm.
Harem-i Şerif'in mahremiyetine yönelik saldırıları lanetlediğimizi, Müslümanların ibadet hakkının engellenmesine yönelik girişimleri kabul etmediğimizi açıkça dile getirdim. Gerilimin daha fazla tırmanmaması için üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettim. Öte yandan ABD ile tesis ettiğimiz stratejik mekanizmanın işlevsel hale gelmesinden memnunuz. Yeniden Asya girişimimiz çerçevesinde en batıdaki Asyalı ülke olarak tüm Asya kıtası ile ilişkilerimizi geliştiriyoruz. Afrika ve Latin Amerika açılımlarımız devam ediyor. Toplam 253 dış misyonumuzla dünyanın tamamıyla aramızda yeni köprüler kurmanın gayretindeyiz. Türkiye'deki mukim temsilcilik sayısının 294'e ulaşması da gayretlerimizin karşılıksız kalmadığını gösteriyor. İnşallah kazan kazan ve eşit ortaklık temelinde tüm ülkelerle işbirliğimizi ilerletmeye devam edeceğiz. Daha adil, daha yaşanabilir, daha huzurlu bir dünyayı ancak karşılıklı anlayış ve dayanışmayla inşa edebiliriz.
Bunun için farklılıklarımız yerine ortak noktalarımıza odaklanmalı, bir arada barış içinde yaşamanın, işbirliğimizi geliştirmenin yollarını aramalıyız. Popülizmi, İslam düşmanlığını, ırk, dil, din ayrımcılığını bir tarafa bırakmalı her alanda ve seviyede adaletin gücünü hakim kılmalıyız. Bunu başardığımızda pek çok çetrefil sorumuzun hal yoluna girdiğini göreceğimize inanıyorum. Bu vesile ile 15 Mart günün BM Genel Kurulu'nda İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü ilan edilmesine katkı veren tüm dostlarımıza teşekkür ediyorum.”