MAGAZİNHaber Girişi : 19 Nisan 2015 16:45

"Seneler acımasız geçiyor"

Sanat hayatının 50'nci yılını kutlayan Perran Kutman: "Hiçbir şeye özlemim yok. Her zaman şükrederim Tanrı'ya, hep çok güzel şeyler yaşadım. Aile sevgisi, seyirci sevgisi... İnsanlar 'Sizi gördüm, günüm güzel geçecek' dediğinde öyle mutlu
İçinde sevgi sözcüğü olmayan tek bir cümlesi yok. Hep "Sevgilim", "annem", "canım benim", "güzel yavrum"... Size bakarken içi titriyor, görüyorsunuz. Bir yandan tatlı tatlı bir şeyler anlatıyor mesela, bir yandan gözü tabağınızda: "Çocuğum, ama hiçbir şey yemedin." Onu ne kadar sevdiğinizi söyleyecek olsanız, söylemenize gerek de yok, gözlerine biraz uzunca baksanız hemen gözleri doluyor. Perran Kutman insanın hayatta görüp görebileceği en sevgi dolu insanlardan biri.

Bu yüzden onu en çok üzen şey, sevgisizlik. "Ben bıkmadan seni seviyorum derim" diyor; "Karşı taraf bıkarsa bıksın".
Sanat hayatının 50'nci yılını kutlayan Kutman'la geçen ay Türk sineması'nın 100'üncü yılı anısına düzenlenen,
"En İyi On'lar" töreninde aldığı "En İyi 10 Komedi Kadın Oyuncusu" ödülünü konuşmak üzere evinde buluştuk. İki saati bulan röportajdan ben, foto muhabirimiz Ercan Arslan, asistanı Burcu Baltalı onun anlattıklarına bir güldüğümüz, bir gözlerimiz dolduğu için hafif pelte kıvamına gelmiş vaziyette ayrıldık. En güzel son sözü Burcu söyledi: "Sizi seviyoruz Perran Hanım!"

En son katıldığınız ödül töreninde "Benim iki kez meslek onurumu kırdılar, dizilerimi yayından kaldırdılar. İki seferinde de birer ödül aldım, onurum biraz olsun onarıldı" dediniz...

Ben kendi onurumu korurum. Ama meslek onurumu kırıyorlar çünkü o benim elimde değil. Bu işten ne kadar anladığını bilmediğimiz kişiler kanalları idare ediyor.
50 yıldır bu mesleğe hizmet etmişim, başımı önüme eğmeden üstelik. 50 yıllık bir sanatçının dizisi dört bölümde kaldırılıyor.
Bir de ben beşinci bölümü hazırlamışım...
Bir haber geliyor, diziniz kaldırıldı diye.
Bu çok acı.

"Seneler acımasız geçiyor"

Yıllar önce diziniz "Şehnaz Tango"yu kaldırdıkları zaman bir dua etmişsiniz...

Ben hep yeni doğan aya bakıp dua ederim. O gün de "Benim onurumu kurtar" diye dua ederken telefon çaldı, kaldırılmış dizimle Altın Kelebek En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldığımı söylediler.

Neden yeni ay doğarken?

O anda dilediğim şeylerin gerçek olacağına inanırım. Genelde de sağlık isterim, aileme düzen isterim, başarı isterim. Eşim Koral'la duamızı ederiz, sonra birbirimize bakarız ve mutlaka güleriz. Çünkü önümüzdeki ayı gülerek geçirmek gerekiyor. Böyle bir ritüelim vardır çocukluğumdan beri.

Mutlu bir hayatınız oldu galiba. Demek ki ay dilekleri kabul oldu hep...

Evet, evet, evet... Bin kere hamdolsun.
Her zaman teşekkür ederim Tanrı'ya, hep çok güzel şeyler yaşadım. Aile sevgisi, izleyici sevgisi... "Sizi gördüm, günüm çok güzel geçecek" dediklerinde öyle mutlu
oluyorum ki... Perihan Abla zamanında çocuk olanlar büyüdüler, şimdi onların çocukları var. O çocuklara bir şey yapmak zorundayım ben, unutulmamak için... Sadece çocuk seyirciye hitap etmeyi severim. Gerçek sevgiyi, samimiyeti en önce onlar algılar.

Unutulma endişeniz var mı sahiden?

Var. Üzülürüm... Sevgili yavrum, seneler çok acımasız geçiyor. Oynayabileceğin
roller de dar sahaya giriyor. "Perihan Abla"da evlenmemiş bir genç hanımı oynuyordum. "Şehnaz Tango"da iki çocuğu olan bir kadın oldum. Şimdi torunu olan kadın rolleri geliyor. Sahayı çok daraltmadan bir şeyler yapmak lazım.

Nasıl bir proje gönlünüzden geçen?

Yeniden bir projede yer alacaksam bunun mutlaka
45 dakika olması lazım.
Bu sürelerle dizi yapılmaz. İnsanlar dizilerden bıktı.
Yazık değil mi? İki oyuncu
uzun uzun birbirine bakıyor, zamanı doldurmak için, sinirim bozuluyor.

Sinema yapmak istiyor musunuz?

Çok güzel filmler çekiliyor. Ama bana pek sinema teklifi gelmedi doğrusu... Uzun yıllardır sinema filmi yapmadım. Daha önce yaptıklarım da imza işlerim değildir asla.

Peki tiyatro? Özlemediniz mi?

Özledim.

"Tiyatro benim acılarıma
hiç saygı duymadı"

Bir küskünlüğünüz var mı tiyatroya karşı?

Küskünlük yok da... Tiyatro da benim acılarıma hiç saygı duymadı. Perde kapanmaz diye bir şey var ya, tamam kapanmasın ama... Babaannem hayatımda çok önemli bir insandı. Vefat ettiğinde mezarlıktan geldim, matine oynadım, insanları güldürdüm. Kulise giriyorum sel gibi akıyor gözyaşlarım, silip tekrar çıkıyorum. Sahne çok başka bir şey, çok namussuz... 20 yaşından beri böbrek taşı düşürüyorum. İlkini düşürürken, kuliste iğne yapılıyor, çıkıyorum sahneye, iniyorum, öteki kolumu uzatıyorum, "Buna da yap, oynamam lazım" diye. Ama sahnede acı yok. Neden bilmiyorum. Babamı kaybettiğimde de çıktım sahneye. Özel tiyatro olduğu için senin rolünü oynayabilecek başka biri yok. Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu gibi değil. Oralarda iki dublörün var. Ama bu meşakkat bugünlere gelmemi sağlamıştır.

"Bana ne olursa olsun o beni bırakmaz"

Bir gününüz nasıl geçer?

Güne erken başlarım. Çalışıyorsam kalkıp ezberimin üstünden geçer, işime giderim. Çalışmadığım zamanlarda Koral yürüyüşten gelene kadar kahvaltımızı hazırlarım. Yemeklerimizi, alışverişimizi hep kendim yaparım. Selmacığım bana yardım eder. Sonra anneciğime giderim, 89 yaşında şimdi. Kardeşimle, onun çocuklarıyla zaman geçiririm. Arkadaşlarımla bir şeyler yaparız. Akşamları Koral'la yemek yaparız. Yılın dört-beş ayı Miami'deyiz. Orada da dostlarım var. Onlarla görüşürüz.

Seyahati severmişsiniz...

Görmediğim çok az yer var. Afrika'yı görmedim. Hindistan'ı görmedim ama oraya gitmeyi pek istemiyorum, pis diyorlar, ona tahammülüm yok. Rusya'ya da gitmedim ama oraya da eskiden gitmek vardı... Türkiye'nin her yerini bilirim.

35 yıl bir evliliği sürdürmenin bir formülü var mı?

Sevgilim, bir süre sonra aşk falan bitiyor ama öyle bir sevgi başlıyor ki...

"Koral sesini yükseltmez, ben edepsizimdir"

İnsan hiç mi aramıyor o baştaki aşkı?

Aramıyor. Çünkü
o çok daha güzel bir şeye dönüşüyor. Biliyorum ki bana ne olursa olsun Koral beni bırakmaz. Bu öyle güzel bir güven ki... O da bilir, ben de hiçbir şekilde toz kondurmam ona. Dünyayı yakarım var ya, öyle bir şey... Bir gün Koral önemli bir toplantıya gidecekti. Hep kapıdan geçiririm ama o gün geçirmedim nedense, "Seni seviyorum" demedim. Mesaj mı atsam derken ondan bir mesaj geldi: "Bana bak, seni çok özledim. Bahane uydurup çıkıyorum, yemeği hazırla". Bundan büyük mutluluk var mı?

Tatsızlıklar olmaz mı hiç?

Hiç olmaz. Koral sesini hiç yükseltmez. Ben edepsizimdir, arada bir şeyler yaparım.

"Pavyonda çalışan bir kadını oynamak isterim mesela..."

En başa gidersek, neyle başlatıyorsunuz bu 50 yılı?

Konservatuvarın hazırlık sınıfında Binnaz Gürses'le aynı sınıftaydık. Gülriz Sururi'lerde oyuncu aranıyormuş dediler, gittik. Alındık, korodayız. Babaannem çevredekilere gösteriyordu; "Bakın torunum nasıl güzel oynuyor" diye. Ayol hangisi senin torunun? Korodayız, üstümüzde kara çarşaflar, yüzümüzde maskeler...

50 yıl öncesine gidip yolun başındaki Perran'ın gözlerinin içine bakma şansınız olsaydı ne derdiniz?

"Aferin Perran, seni seviyorum" derdim. Ben onu çok seviyorum. Hesapları yok. Yaşama saygılı, insana saygılı... Hiç ayırım yapmadan üstelik. Mutlaka hatalar yapmışımdır. Ama isteyerek, bilerek değildir.

"Çok güzel küfür ederim"

Kırıldığınız, üzüldüğünüz zamanlar olmadı mı hiç?

Öyle çok kıran olmadı beni. Hep sessizdim, sakindim, saygılıydım, sevgi doluydum. Ama bazen "kafatasımı açsalar da beynime dokunabilsem, 'yok bir şey' diye okşasam" derim. Bunun açmadan da yapılabildiğini öğrendim şimdi. Üzüldüğüm zamanlarda öyle sakinleştiriyorum kendimi. Bir de tavsiye ederim, öfkelendiğin zaman kimselerin olmadığı yerlere gidip seni öfkelendiren kişiye avazın çıktığı kadar bağır. Küfürler et. Öyle bir sakinleşiyorsun ki...

Siz küfür ediyor musunuz?

Çok güzel hem de! Beni küçükken kimseyle görüştürmüyorlardı terbiyem bozulmasın diye. Daha sonraları Mustafa Alabora çalıştırdı, bir küfür söylüyor, "Söyle bunu" diyor. Öyle öyle söylemeye başladım.

"Doya doya yaşayın"

İçinizde ukde kalan ne var?

Ukde değil de... Daha oynamak istediğim çok rol var. Pavyonda çalışan bir kadını oynamak isterim mesela. Ama oynayamam, o yaşta değilim artık. Bana hep "Gençliğinin kıymetini bil" derlerdi, çok manasız bulurdum, "Neyle bileceğim acaba?" derdim. Ama eksik kalmış şeyler oluyormuş. O yüzden doya doya yaşayın yavrum.

Rol dışında? Genç yaşta ünlü oldunuz. Bir yere gidip gönlünüzce dans edebilir miydiniz mesela?

Hiçbir şeye özlemim yok. Pazara gidiyorum cumartesileri. Geçen hafta pazarda bir yerden bir türkü duydum. Çok hoşuma gitti. Şöyle şöyle oynadım biraz. Pazar ayol, insanlar geçiyor! Hiç umrumda olmadı. Tezgahın başındaki pazarcıyla göz göze geldik. O da oynadı. Bir dakika belki... Ama o bana yetti. Ben hep böyle yaşadım.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.